Düşükler gebeliğin en sık görülen sorunlarındandır. Son adet tarihinden (SAT) itibaren 20. gebelik haftasından önce, 500 gr.’dan düşük fetus ve eklerinin tamamının veya bir kısmının rahmin dışına atılmasına denir.
Düşük zamanına göre 3 gruba ayrılır:
Oluş şekillerine göre 2’ye ayrılır:
Tamamlanma şekline göre 2’ye ayrılır:
Klinik takip olarak 6’ya ayrılır:
Abortus imminens (düşük tehdidi): Tüm gebeliklerin %20-25’inde, ilk üç ayda kanama görülür. Düşük tehdidi durumlarında vajinal kanama vardır, ancak rahim ağzında açılma, incelme ve gebeliğe ait parça atılması yoktur. Abortus imminens olgularının %50’i gebelik kaybı ile sonlanır.
Abortus incipiens (önlenemeyen düşük): Vajinal kanama + ağrı + rahimde açılma + gebelik kesesinin açılması vardır. Ancak gebeliğe ait parça atılımı yoktur.
Anembriyonik gebelik (boş kese): 7.5 gebelik haftası olduğu veya geçtiği halde gebelik kesesi içinde fetusun görülememesi durumudur. Gebelik kesesi ve içinde erken plasenta (yolk sulk) görülür, ancak bebek izlenemez.
Septik abortus: Annede genital sistem enfeksiyonu ile beraber düşük olması halidir. Eskiden çocuk düşürmek amacı ile uygulanan bir takım ot, alet, vb. sonrası çok görülürdü ve annenin hayatını tehdit eden ciddi bir durum olarak karşımıza çıkardı. Yasal olarak kürtaja izin verilmesinden sonra çok azalmıştır.
Missed abortus (ölü bebek): Ölü embriyonun rahim içinde 8 hafta veya daha fazla beklemesidir.
Habituel abortus (tekrarlayan gebelik kaybı): Bir kadının 3 veya daha fazla düşük yapmasıdır. Sıklık %0.5-1’dir.
Klinik olarak tanımlanmış gebeliklerin %15-20’si spontan (kendiliğinden) abortus ile sonuçlanır. Spontan abortusların %80’i gebeliğin ilk 12 haftası içinde gelişir ve yaklaşık yarısının nedeni kromozomal anomalilerdir. Gebelik haftası ilerledikçe düşük ihtimali ve kromozomal anomali riski azalır. Bununla birlikte ilk trimester düşük sayısı arttıkça, kromozomal anomali oranıda artar.
Düşük riskini artıran durumlar:
Spontan abortusların en sık nedeni kromozomal anomalilerdir. Endokrin nedenler içinde diabetes mellitus, tiroid patolojileri, hiperprolaktinemi (süt hormonu fazlalığı), korpus luteum yetmezliğidir.
Servikal Yetmezlik: Rahim ağzının bir gebeliği taşıyamıyacak kadar güçsüz, geniş ve dirençsiz olması durumuna servikal yetmezlik denir. Bununla birlikte en önemli tanı koydurucu kriter hastanın hikayesinde ikinci trimesterde veya erken üçüncü trimesterde ağrısız rahim ağzında açıklık olması ve tekrarlayan fetal kayıpların varlığıdır.
Genelde yetmezliğe bağlı doğumlar 18-22 haftada görülür.
Tanı: Transvajinal ultrasonla servikal uzunluk ölçülmesi ve serviksin kısaldığının veya hunileşme olduğunun tespiti de bir diğer tanı yöntemidir. Nedeni tam olarak bilinmemekle birlikte servikse yapılan müdahaleler (kürtaj, yakma veya konizasyon vb.) suçlanmaktadır.
Tedavi: Tedavide genel anestezi altında ortalama 5-10 dakika süren bir işlemle rahim ağzının rahim ile birleştiği yere bant şeklinde kalın bir dikiş materyali ile dikilerek torba gibi büzülür. Bu sütür Mc Donald sütürü olarak bilinir. Sütür daha önce yetmezlik tanısı almış, düşük yapmış, ultrasonda rahim ağzı kısalığı saptanmış hastalara önleyici olarak 12-14. haftalar arasında planlı olarak uygulanır. Acil durumlarda 28. gebelik haftasından önce ve doğum eyleminin başlamadığı durumlarda muayenede rahim ağzında açılma saptandığında veya rahim ağzında kısalma veya hunileşme olduğunda konulabilir. İşlem sonrası hasta bir gün hastanede takip edilir. Hafif kanama ve kasılmalar olabilir. Dikiş normal doğum yapacak hastalar için 37. haftada alınmalıdır. Sezaryenle doğum yapan hastalarınki ise sezaryenden sonra alınmalıdır.
Dikiş atılmaması gereken durumlar:
Bunlar hem gebe kalmakta sorun oluşturmakta hem de gebelikte tekrarlayan düşüklere neden olabilmektedirler.
Tiroid ile ilgili problemler, kontrolsüz tip I şeker hastaları, Korpus luteum yetmezliği anomali ve düşük etmenleri arasında sayılabilirler.
İnfeksiyonlar çok suçlanmalarına rağmen nadiren düşüğe neden olurlar. Toksoplazma, listeria, ureaplasma çok suçlanan ancak tekrarlayan düşükler dahil nadiren etken olan mikroorganizmalardır.
Depresyon, psikoz, şizofreni sayılabilir.
Yetersiz beslenme ve gebelikte görülen aşırı kusma ve beslenememe ile giden durumlar düşüklere neden olmakla suçlanmışlardır.
§ Sigara, çevre kirliliği, alkol, kafein, radyasyon, kurşun, arsenik, formaldehit, benzen zehirlenmesi düşük riskini artırmaktadır. Sigara (günde>15) düşük riskini 2 kat artırırken, alkol spontan abort ve sakatlık riskini artırmaktadır.
§ Günde 5 fincandan fazla kahve tüketilmesi düşük riskini artırmaktadır.
§ Anestezik gazlar ve azot protoksit spontan abort riskini artırır.
§ Doğum kontrol hapları, elektromanyetik alan ve kısa dalgalar ve ultrason düşük riskini artırmaz.
Annenin maruz kaldığı ciddi boyuttaki travmalar düşüğe neden olabilir. Operasyonun kendi düşüğe neden olmaz ama sonrasında karın zarı iltihabı gelişirse düşükler olabilir.
Yumurtlamadan 4 gün önce ve 3 gün sonra yapılan cinsel ilişki sonrası oluşan embriyoda spontan düşük oranı yüksektir.
Tekrarlayan gebelik kayıplarının en sık nedeni idiopatiktir (nedeni bulunamayan). Ama bulunabilen sebepler içinde en sık görülen sebep immünolojik bozukluklardır. Antifosfolipid antikorları, antikardiyolipin antikoru, lupus antikoagülanı en sık bakılan ve sorun oluşturan immünolojik faktörlerdir. Bunlardaki bozukluk sonucu atar damar ve toplardamarlarda pıhtılaşmaya meyil artmakta ve bu da düşüğe neden olmaktadır.
Doğuştan bazı faktörlerde görülen eksiklikler sonucu oluşan bir tablodur. Bu faktörlerden en sık etkili olan ve takip edilenleri şunlardır: Antitrombin III, Protein C eksikliği, Protein S eksikliği, Faktör V Leiden mutasyonu, Hiperhomosistinemi. Bu faktörlerdeki bozukluk kanın pıhtılaşma mekanizmasını etkileyerek trombüs (pıhtı) oluşumuna yatkınlığı artırmaktadır. Bu durum gebe kadında tekrarlayan gebelik kayıplarına, erken gelişen preeklampsiye, plasenta ayrılmasına ve erken yaşlanmasına, rahim içi gelişme geriliği ve anne karnında ölümlere sebep olabilmektedir.
Tedavisinde düşük moleküler ağırlıklı kan sulandırıcı ajanlar kullanılır.